Quentin Tarantino, modern sinemanın en önemli yönetmenlerinden birisidir. Kendine özgü tarzıyla Hollywood'un anlatısını altüst eden Tarantino, filmlerinde her dönemde yaptığı göndermeleriyle, keskin diyaloglarıyla, karakter odaklı hikayeleriyle ve bütün bunları klasik sinema tarzıyla birleştiren üslubuyla tanınmıştır. Onun filmleri, hem teknik hem de estetik açıdan kendine has özelliklere sahiptir. Seksenli yıllardan günümüze kadar gerek yönetmen olarak, gerek senarist, gerek yapımcı olarak ve gerekse oyuncu olarak onlarca filmde adından başarı ile söz ettirmiştir. Sadece yönetmenlik yaptığı filmleri sıralayacak olursak; My Best Friend's Birthday (1987), Rezervuar Köpekleri (Reservoir Dogs) (1992), Ucuz Roman (Pulp Fiction) (1994), ER (1995) Jackie Brown (1997), Kill Bill (Vol. 1 (2003) ve Vol. 2 (2004), Günah Şehri (2005) (Konuk yönetmen), Ölüm Geçirmez (2007), Soysuzlar Çetesi (Inglourious Basterds) (2009), Zincirsiz (Django Unchained) (2012), The Hateful Eight (2016), Once Upon a Time in Hollywood (2019) gibi filmleri çekmiştir. Ayrıca 1995 yılında Dört Oda (Four Rooms) filminde ("The Man from Hollywood" kısmını da o çekmiştir. Önümüzdeki yazı dizisinde bu filmleri ayrı başlıklar altında incelemeye çalışacağız.
Tarantino’nun önce sinema tekniğinden bahsedecek olursak; filmlerinde genellikle tek plan uzun sekanslar kullanması ile bilinir ve bu çekimlere, özellikle sahne diyaloglarında daha çok rastlarız. Karakterlerin ayrı ayrı karakteristik ve psikolojik ayrıntılarını göstermek için, yakın plan çekimler özellikle tercih ettiği planlardır. Karakterlerinin özelliklerini tanıtmak içinde zamansal olarak geri dönüşlere sıkça başvurur. Genellikle doğrusal olmayan bu zaman örgüleri oldukça dikkat çekicidir. "Pulp Fiction"da olduğu gibi hikayenin sıra olarak farklı bölümleri, zamansal olarak belli değildir, ancak finalde hepsinin bir araya gelmesi büyük bir yapbozu tamamlamıştır diyebiliriz. Bu da, izleyici üzerinde hikaye anlatımını daha da ilginç hale getiren bir yöntem olmuştur. Ayrıca onun bazı filmlerinde tarihsel olayları, kendi kendine yeniden kurgulama özelliği de vardır. Örneğin “Soysuzlar Çetesi” filminde Nazi lideri Hitler’in ölümünü alternatif olarak gerçekle alakasız bir şekilde başka bir hikaye yaratarak çekmiştir. Ya da “Bir Zamanlar Hollywood’da” filminde Sharon Tate cinayetinde yine benzeri bir kurgu yaratmıştır. Bu filmler gerçeği eğip bükerek izleyiciyi tarihin alternatif versiyonlarını hayal etmeye çağırır gibidir.
Filmlerindeki diyaloglarda, karakterlerinin derinliğini ortaya çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda hikayeye dair önemli bilgiler de veriyor. "Rezervuar Köpekleri" ve "Soysuzlar Çetesi" gibi film örneklerinde olduğu gibi, diyaloglarda, gerilim ve mizahı aynı anda işlemiştir. Yani aslında yazdığı diyaloglar, karakterler arasında bir nevi zihin savaşı gibi işliyor diyebiliriz. Filmlerinde ayrıca 70'ler ve 80'ler dönemi pop kültürüne yapılan göndermeler de bulunuyor. Müzik seçimlerinden diyaloglara, karakterlerin film ve müzik referanslarıyla konuşmasına kadar, onun filmlerinde pop kültürünün her zaman önemli bir yeri vardır. Örneğin "Once Upon a Time in Hollywood"da bu unsurları, o dönemi yeniden canlandırmak için sıkça kullanmıştır.
Bütün bunlar bir tarafa Tarantino'nun filmlerinin en belirgin özelliği nedir dersek adalet arayışının ilk sırada yer almasıdır. Şiddet de bu arayışın en belirgin aracı olarak kullanılmıştır. Şiddet onun filmlerinde yalnızca bir eylemden ibaret değil, görsel ve dramatik bir şeye bürünmüştür. Mesela "Kill Bill" serisindeki dövüş sahnelerinde, şiddet ve kanı etik olarak yanlış da olsa, adeta sanatsal bir biçime dönüştürmeyi başarmıştır. "Pulp Fiction"da da şiddet anlık ve şok edici bir biçimdedir. Elbette Tarantino'nun şiddet tasvirleri, izleyiciyi yeri geldiğinde oldukça rahatsız da etmiştir. Bu nedenle bu filmler özellikle belli bir yaş grubuna yöneliktir. Birde filmlerinde intikam konusunu sıklıkla işlemiştir. "Kill Bill" serisinde Beatrix Kiddo'nun intikam yolculuğu, "Django Unchained" filminde, köleliğe karşı bir özgürlük ve adalet mücadelesine dönüşüyor. Örneğin, “Soysuzlar Çetesi”nde yine bir intikam vardır. Bu intikam hikayeleri, genellikle kişisel ve toplumsal adalet arayışını sembolize eder gibidir de.
Özetle, Quentin Tarantino, modern sinemanın değiştiremediği anlamsal ve teknik olguları yeniden yazan bir hikaye anlatıcısıdır ve görsel bir dehadır. Filmlerinde estetiği estetize eden cesur sahneleri, pop kültür referanslarıyla dolu zekice yazılmış diyalogları ve zamansal olarak doğrusal olmayan anlatımıyla benzersiz bir yönetmen kimliği taşıyor diyebiliriz. Sinemaya olan sevgisini her karesinde hissettiren Tarantino, izleyicinin sadece eğlenmesini sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda hayal güçlerini harekete geçirmesini de sağlıyor. Onun film dünyasındaki her şey, ayrıntıların sanata dönüştüğü bir araç gibidir. O bir yönetmen ve senarist olarak, kendine özgü tarzı ve cesur anlatım üslubuyla modern sinemanın en etkili isimlerinden biri olmuştur.