Türkiye’de son yıllarda ekonomik krizden etkilenen sektörlerin başında tıbbi cihaz ve malzeme sektörü geliyor.
Bu sektörde iki ayrı grup bulunuyor. Birincisi yerli üreticiler ikincisi de ithalatçılar. Yerli üreticiler, kısıtlı imkanlarla da olsa tıbbi cihaz üretiyor ve hastanelerin hizmetine sunuyor. Diğer yandan Türkiye’de üretilmesi şu anda mümkün olmayan tıbbi cihaz ve malzemelerin de temin edilmesi gerekiyor. İthalatçılar da bu cihaz ve malzemelerin temininde rol üstleniyor.
Fakat her iki sektör de son yıllarda büyük sıkıntılar yaşıyor. Çünkü hem kamu ve üniversite hastanelerinin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz hem de kurdaki ani değişimler bu sektörü çok zorda bırakıyor. Tıbbi cihaz üretici ve ithalatçılarının kamudan alacakları oldukça birikmiş durumda.
Örneğin A üniversitesi hastanesine bir cihaz ya da malzeme verdiniz. Bu verdiğiniz cihaz ya da malzemenin parasını üretici ya da ithalatçı bazı durumlarda 30 ay sonra alabiliyor. Evet tam 30 ay sonra. Aradaki kur farkını siz düşünün. Sektör yetkilileri vadelerin kamu ve üniversite hastanelerinde 30 ayı bulan vadelere ulaştığına dikkat çekiyor. Böyle olunca da en çok üreticiler bu işten etkileniyor. Çünkü üretim için yatırım gerek. Ancak üretici yatırım finansmanını sağlayamayınca da üretim imkanları da kısıtlı kalıyor. Dolayısıyla bir süre sonra hem üreticiler, hem de ithalatçılar borç sarmalına giriyor.
Peki hastalar bu süreçten nasıl etkileniyor?
O da şöyle. Tedarikçiler hastanelere ürün veremez hale geliyor. Bu durumda da hasta için gerekli olan örneğin protez ya da ameliyat malzemesi bulunamadığında hastane yönetimleri bunu hastadan talep ediyor. Hastalar da kendi imkanlarıyla dışarıdan gerekli olan ürün ve malzemeleri bulmaya çalışıyor.
Dolayısıyla alacak sorunundan ürün tedarik sorununa uzanan bir zincir hastaları da mağdur ediyor. Bu yüzden hem Sağlık Bakanlığının hem de Hazine ve Maliye Bakanlığının bu soruna köklü bir çözüm için harekete geçmesi gerekiyor.