İki gündür kafamı epey kurcalayan birkaç soru mevcut. Sizlerle de paylaşmak istedim.
Biliyorsunuz ülke gündemi epey yoğun, yerel seçimler kapıda. Adaylar büyük bir yarış halinde. Tüm siyasi analizler, kazanmak ve kaybetmek üzerine kurulmuş, adaylar kaybedişin açacağı yaraları anlatmakta da oldukça mahirler.
Diğer taraftan ise seçmenin, yurttaşın yerel seçim sonrası için endişeleri başka bir boyutta.
Yakın zamanda tanıdığım genç bir anne, hayat pahalılığından yakınırken, bebeğinin beslenmesiyle ilgili endişe ve kaygılarından bahsetti. Hayat pahalılığının gerçek yüzüyle her seferinde pazarda, markette yüzleştiğini, kaygılarının kendisi üzerinde yarattığı çaresizliği anlattı.
Üzüntü içerisinde dinledim. Genç annenin çaresizliği, benim çaresizliğim oldu.
Akabinde ise 31 Mart sonrasını düşündüm. Yerel seçimler sürecinin yarattığı “seçim ekonomisi”nin varlığı yadsınamaz, tabiiki 2023 genel seçimleriyle mukayese etmiyorum.
Seçim rüzgarı dindiğinde, ekonomik veriler daha sert, daha gerçekçi olarak yüzümüze vurduğunda, döviz ve faiz şahlandığında ne yapacağız? Annelerin endişe ve kaygıları ne boyutlara ulaşacak. Bugünün orta sınıfı da mı sosyal yardımlara başvuracak acaba?
Sosyal yardımların varlığı çok çok önemli, ama zengin ve fakir arasındaki uçurumun bu denli derinleştiği bir toplumda, mutlu kalmak mümkün mü? Kaygılardan uzak yaşamak mümkün mü? Ahlaki değerlerini koruması mümkün mü? Bayram değil seyran değil, bence mümkün de değil.
Kalın sağlıcakla.