Öncelikle gazetecilik mesleği ile ilgili tartışmaların ülkemde sık sık yaşanıyor olması beni mutlu ediyor. Çünkü bu tartışmaların mesleğimi daha iyi bir konuma taşıyacağından eminim.
Hem okurlar hem de gazeteciler için çok eğitici süreçler oluyor. Buradaki temel kıstas kısır, popülist bir tartışmanın içinde girdaba kapılmadan bu süreci götürebilmekte.
Neden gazetecilik mesleği tartışılıyor?
Bugünlerde bu tartışmanın kaynağını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun çok sayıda gazeteci ile 2027 Avrupa Oyunları’nın İstanbul’da düzenlenmesi ile ilgili imza töreni için İtalya’ya gitmesi oluşturuyor. Gitmesinde ve gazetecilerinde yanında götürmesinin tartışmalı tarafı ise gazetecilerin ulaşım ve konaklama masraflarının belediye bütçesinden karşılanıyor olmasından kaynaklanıyor.
Gazetecilik mesleği sanırım kamuoyu önünde bu dönemde tartışıldığı kadar hiçbir dönemde bu kadar çok tartışılmamıştır. Bu yaşımda kadar ve mesleki hayatımda bu kadar yoğun bir tartışmaya özne olduğunu hatırlamıyorum. Tartışılması gerçekten de önemli ve değerli. Gelişim, değişim bu sayede olur.
Toplumda kamu kaynaklarının sadece belli bir zümre veya grup için kullanılması ile ilgili yeşeren ve büyüyen bir hassasiyet var. Hiç kimse desteklemediği, hoşlanmadığı bir gazetecinin kamu kaynakları ile bir geziye, bir habere götürülmesini kabul etmez. Kim bunu yaparsa yapsın mutlaka eleştirilir.
Burada üç temel sorundan bahsedebiliriz. İlki gazetecilerin haber kaynakları ile ilişki düzeyleri ikincisi haber kaynağı ile maddi ilişki, üçüncüsü de gazeteciliğin finansman sorunu. Bu konular üzerinde yeterince tartışılmayan konular. Kişiler yani gazeteciler, meslek etik ilkelerini görmezden gelerek yaptıkları reklam faaliyetlerini sıradanlaştırma gayreti içindeler. Üzülerek söylemem gerekiyor ki hatta kendilerine yöneltilen eleştirileri de alaycı, aşağılayıcı, hakaretlere varan sözlerle cevaplamaya çalışıyorlar.
Daha önce size tam da bu konu ile ilgili geçtiğimiz senelerde rahmetli olan, Kıbrıs Barış Harekâtı döneminde açılan ateş sonucu yaralanan ve Rumlara esir düşen ve hastane ba değerli usta foto muhabiri Ergin Konuksever ağabeyin başından geçen kovulma hikayesini aktarmıştım. Dileyen buradan okuyabilir ya da buradan izleyebilir.
Ergin Konuksever bir petrol şirketinin daveti üzerine katıldığı bir uluslararası bir gezi bahane edilerek kovulmuş.
Türk basını geçmişte de çok aman aman etik kurallara uyan bir camia değildi. Hatta yapılan onca hataya rağmen bu hatalar göz ardı edilmeye ve tekrarlanmaya devam edilirdi. Edilmese zaten bugün basın hakkında bu kadar çok tartışılma da yapılmazdı. Kendimde dahil olmak üzere hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz ama bu tartışmaların olumlu bir yere evrilmesini gerçekten çok istiyorum, canı gönülden de diliyorum. Burada amaç bu gezilere katılan gazetecileri suçlamak değil olamazda. Haber için davet edilmiş ve gazetecilik mesleğinin gereklerini yerine getirdikleri sürece onlar üzerinden tartışılacak bir mevzu olamaz. Burada tekrar hatırlatmakta fayda var. İdeal olanı basın kuruluşlarının bu tür seyahatlerde çalışanlarının, o seyahate katılacak gazetecilerinin masraflarını karşılamasıdır. Hatta yıllar önce devlet başkanı ya da başbakanın yurt dışına yapacağı ziyaretlerde uçağa davet edilen gazetecilerin masraflarının dışişleri bakanlığı hesaplarına yatırılması talep edilirmiş. Basın kuruluşları da bu meblağı o hesaplara yatırırlarmış.
Gelelim bu tartışmaların temel sebebine. Türkiye’de basın kurumları maalesef ki devlet desteği ile ayakta kalabiliyor. Özellikle resmi ilanlar önemli bir gelir kaynağı. Diğer bir gelir kaynağı da reklamlar. Reklam pastasından payını almak isteyen basın kurumlarının artması, internetin gelişimi ile birlikte reklam verme parametrelerinin değişmesi, sosyal medya şirketlerinin bu konuda rekabet edilemeyecek boyutta doğrudan ilgili tüketiciyi hedefleyen ve daha az ücrete reklam almaları basın kuruluşlarının gelirlerinde ciddi bir düşüşe neden oldu. Ulusal basın ayakta durmakta zorlanırken yerel basının durumunu siz hayal etmeye çalışın artık.
Tabi bir de büyüyen bir serbest gazetecilik modeli var. Bu gazetecilik tarzı son on yılda gelişemeye başladı ülkemizde, dünyada daha yaygın bir uygulama. Oturmuş bir gelir modeli olmadığı için serbest çalışan gazeteciler için haber yaparken kamu kaynakları ya da haber kaynaklarının imkanları ile lojistik ve konaklama ihtiyaçlarını gidermeleri önlerinde tek çare olarak görünmekte. Bu konu üzerinde çok az tartışma yürütüldüğü yürütülse de birbirlerini suçlamaya dönüşen bir tartışmaya dönüştüğü için bir ortak anlayışa, fikir birliğine varmak o kadar zorlaşıyor.
Bir yol gösterici olması için basın meslek örgütlerinin daha fazla aktif rol oynaması da gerekmekte. Basın kuruluşları haberlerini ücretsiz bir hizmet gibi sunmaya devam etmekten de vazgeçmeli. Bu haberleri yapmanın maddi bir bedeli olduğunun da altı sürekli vurgulanmalı. Burada taraflardan diğeri halka da sorumluluk düşüyor. Güvendikleri gazete, televizyon ve gazetecileri maddi ve manevi olarak desteklemek durumundalar. Kendi değerlerine sahip çıkarsa bir halk o zaman ayakta kalma şansı artar o değerlerin.