Ridley Scott’ın 2007 yılında yaptığı Amerikan Gangsteri filmi, 1970’lerin New York’unda geçen, suç dünyasının iç yüzünü, gerçek bir hikayeden uyarlayarak anlatan bir suç filmidir. Başrollerinde Denzel Washington ve Russell Crowe’un yer aldığı film, tek bir kişinin yasadışı işlerdeki yükseliş ve düşüş hikayesiyle klasik gangster filmlerine başarılı bir örnek olmuştur. Anlatılan hikayenin de gerçek oluşu izleyenleri hayretler içinde bırakacak niteliktedir. Filmde Russell Crowe ve Denzel Washington dışında Chiwetel Ejiofor, Josh Brolin, Lymari Nadal, Ted Levine, Roger Guenveur Smith, John Hawkes, Yul Vazquez, Ruby Dee ve Malcolm Goodwin gibi oyuncular rol almışlardır.
Frank Lucas (Denzel Washington), 1968’de Harlem’in en güçlü mafya liderlerinden biri olan Bumpy Johnson’ın hem şoförü hem de sağ koludur.15 yıla yakın yanında çalışmıştır. Bumpy Johnson'ın ölümünün ardından Frank Lucas onun yerine geçer ve suç dünyasında kendi yerini kurmaya başlar. Çalışkan zeki ve acımasız bir lider olur. Uyuşturucu ticaretine doğrudan Vietnam’daki üreticilerden eroin getirerek başlar ve “Blue Magic” adını verdiği son derece saf bir ürünü piyasanın en düşük fiyatına satar. Geleneksel mafya düzeninin aksine, Lucas doğrudan kaynaktan alım yaparak hem İtalyan mafyasını hem de Harlem’in diğer suç çetelerini saf dışı bırakır. Diğer tarafta, dürüst ve kurallara sıkı sıkıya bağlı bir dedektif olan Richie Roberts (Russell Crowe), yozlaşmış polislerin cirit attığı New York Polis Departmanı’nda işini düzgün yapmaya çalışan ender adamlardan biridir. Arkadaşları tarafından dışlanmasına rağmen, o ve ekibi Harlem’de giderek büyüyen uyuşturucu krizini araştırmaya başlar. Richie, Frank Lucas’ın büyüyen imparatorluğunu fark eder ve onun izini sürmeye başlar. Lucas, ailesini ve kuzenlerini yanına alarak büyük bir suç organizasyonu kurarken, Richie de yavaş yavaş onun suç dünyasındaki yükselişini çözmeye çalışır. İki adamın yolları kaçınılmaz bir şekilde kesişir ve bu noktada film, klasik bir “kedi-fare” oyunundan çok daha derin bir karakter çatışmasına dönüşür.
Filmdeki karakterlere gelirsek başrol oyuncumuz olan Frank Lucas, (Denzel Washington) soğukkanlı, disiplinli, kurnaz ve son derece zeki bir karakterdir. Onun gangsterliği tipik mafya filmlerindeki gibi abartılı değil; aksine, kurumsal bir yerde çalışan bir iş adamı gibidir. Washington, Lucas’ı bir yandan sevilmeye değer biri gibi gösterirken, diğer yandan onun acımasız doğasını da mükemmel bir şekilde yansıtmıştır. Diğer başrolde rol alan karakter ise Richie Roberts’dır. (Russell Crowe) Otoriteye karşı dik duran, kişisel hayatı darmadağın bir adamdır. Crowe’un canlandırdığı Richie, dürüstlüğü nedeniyle yalnızlaşmış ama yine de adaleti sağlamak için savaşan güçlü bir adamdır. Neredeyse tüm polis departmanının yozlaşmış olduğu bir dönemde dürüstlüğüyle ayakta kalmaya çalışan idealist bir dedektiftir. Kendi özel hayatı darmadağın olan eşinden boşanmış, oğluyla bağlarını zayıflatmış ve polis teşkilatındaki meslektaşları tarafından da dışlanmış biridir. Ancak mesleğine bağlılığı ve doğruyu yapma arzusu, onu Frank Lucas’ın peşine düşmeye iter. Ridley Scott, gerek eşiyle olan problemlerini gerekse, görevini yaparken şiddet kontrolsüzlüğü gibi detaylar vererek, Richie’yi, yalnızca ahlaki bir karakter olarak değil, aynı zamanda insani kusurları olan bir karakter olarak da göstermek istemiştir. Bir diğer karakter olan Detective Trupo (Josh Brolin) karakteride, New York Polis Teşkilatı’nın yozlaşmış dedektiflerinden biridir. Frank Lucas’ın yükselişini fark eder ve ondan para sızdırmaya çalışır. Trupo, filmde sistemin çürümüşlüğünü temsil eden karakterlerden biridir aslında. Eva Lucas (Lymari Nadal) ise Frank’in eşidir. Lüks hayatı sevmesine rağmen, kocasının suç dünyasındaki varlığından da zaman zaman rahatsız olan bir karakterdir. Frank’in insani yönünü gösteren önemli unsurlardan biridir.
Filmde işlenmiş olan birden fazla ana tema vardır. Birincisi yolsuzluk ve güç.
Film, sadece suçluların değil, aynı zamanda polislerin de yozlaştığı bir dönemi anlatıyor. Frank Lucas, kendi suç imparatorluğunu inşa ederken polisler de kendi çıkarlarını düşünüyor. Richie Roberts gibi dürüst bir dedektif ise, sistemin içindeki az sayıdaki düzgün insanlardan biri olarak öne çıkıyor. Gerçek hayattan alınmış bir hikaye olduğu için filmin sonunda bilgilendirme yazısında narkotik masasında görevli polis memurlarının yarısından fazlasının yolsuzluğa karıştığı bildiriliyor. Bu olay o dönemki New York uyuşturucu masasının dört de üçünün hüküm giymesini sağlıyor.
Frank Lucas, Amerikan Rüyası’nı bambaşka bir yoldan gerçekleştiren biridir. Kendi işini kendi kuruyor, kuralları kendisi koyuyor ve sektörü kendisi şekillendiriyor. Ancak kazandığı her şey, yasadışı bir temele dayandığı için, bu rüyanın bir noktada sona ereceği kaçınılmaz hale geliyor. Frank Lucas ve Richie Roberts, tamamen zıt dünyalarda olsalar da, ikisi de kendi alanlarında en iyisi olmaya çalışıyor. Frank, suç dünyasında kuralları kendisi belirlemek isterken; Richie de, adaletin peşinde koşuyor. Ancak sonunda ikisinin de kendi sistemlerinde yalnız olduklarını görüyoruz.
Ridley Scott, bu filmi ile klasik gangster filmlerine modern bir bakış açısı getirmiştir diyebiliriz. The Godfather gibi eski usul mafya filmlerinin atmosferiyle Scarface’in sokak sertliğini birleştirmesi onun, suç dünyasını çok da süslemeden aksine, gerçeğe dayalı sert bir atmosfer yaratmasını sağlamıştır. Özetle film, klasik gangster filmleriyle modern suç anlatısının birleştiği iyi ve başarılı bir film olmuştur. Denzel Washington ve Russell Crowe’un etkileyici oyunculuklarıyla, Ridley Scott’ın gerçekçi bakış açısı ve dönemi başarıyla yansıtan teknik detaylarıyla, film unutulmaz klasikler arasına girmiştir. Film aynı zamanda, sistemin yozlaşmış yapısını ve suç dünyasının işleyişini de sorgulayan hikayesiyle de kült bir yapım olmuştur. Eğer The Godfather ve Goodfellas gibi filmleri seviyorsanız, American Gangster filmini de mutlaka izlemenizi tavsiye ederim iyi seyirler…