"Karanlıkta Dans" (Dancer in the Dark), Lars von Trier'in yönettiği ve başrolünde Björk'ün yer aldığı, insan ruhunun derinlerine inen, etkileyici bir dram filmidir. Film, Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü kazanmış ve başrol oyuncusu İzlandalı şarkıcı Björk'e En İyi Kadın Oyuncu ödülünü getirmiştir. Diğer rollerde ise; Catherine Deneuve, David Morse, Cara Seymour, Peter Stormare, Siobhan Fallon Hogan ve Joel Grey gibi oyuncular rol almışlardır.
Karanlıkta Dans filmi sadece duygusal bir drama değil, aynı zamanda sinemada yeni, cesur bir deneydir de diyebiliriz. Lars von Trier'in yönetmenlik becerisi ve oyuncuların derinlemesine performansları filmi dokunaklı bir drama haline getirmiş, ayrıca filmin müziklerinide Björk kendisi yapmıştır.
Film, izleyiciyi Amerika'nın kırsal bir kasabasında, zorluklar ve trajedilerle dolu bir hayat süren Selma Jezkova'nın dünyasına götürür. Görme yetisini kaybetmeye başlayan Selma, aynı kaderi yaşamasını istemediği oğlu Gene'in ameliyat masraflarını karşılamak için çok çalışıp para kazanması gerekir. Bu mücadele, onu beklenmedik ve yıkıcı bir sona götürür.
Selma, Çekoslovakya'dan Amerika'ya göç etmiş, yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veren bir kadındır. Gündüzleri bir fabrikada çalışırken, geceleri ise bir müzikal sahnede olmanın hayalini kurar. Ancak Selma'nın hayatı, çalıştığı parayı oğlunun ameliyatı için biriktirmekten ibarettir. Zamanla körleşmeye başlayan Selma, günlük yaşamında giderek daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalır. Onun bu fiziksel engeli, yalnızca kendi iç dünyasını değil, çevresindeki insanlarla olan ilişkilerini de derinden etkiler.
Selma'nın hayatı, ev sahibi Bill Houston'ın mali sıkıntılar yaşadığını fark etmesiyle bir dönüm noktasına gelir. Bill, Selma'nın biriktirdiği parayı çalar ve bu olay, Selma'nın trajik sonunu hazırlar. Parayı geri almak için verdiği mücadele, onu cinayetten hüküm giymesine ve idam cezasına çarptırılmasına kadar götürür. Mahkeme salonunda, Selma'nın çaresizliği ve adaletsizlikle yüzleşmesi, filmin en sarsıcı anlarından biridir.
Fim aslında izleyiciye adalet sisteminin ve toplumsal normların acımasızlığını, insan ruhunun kırılganlığını ve sevginin sınır tanımaz gücünü sorgulatan bir hikayeyle başbaşa bırakmıştır diyebiliriz. Selma'nın yaşamı boyunca yaptığı fedakarlıklar, onun içindeki insan sevgisinin ve annelik duygusunun ne kadar güçlü olduğunu bizlere gösterir. Ancak bu fedakarlıklar, onu kaçınılmaz bir trajediye sürüklemiştir.
Film, Selma'nın son anlarında söylediği sözlerle derin bir etki bırakır: "Benim hikayem burada bitiyor ama oğlumun hikayesi yeni başlıyor." Selma, kendi hayatını feda etmiş olsa da, oğlunun geleceği için bir umut ışığı bırakmak ister. Bu ışık, insanlığın en karanlık anlarında bile bir umut olduğunu hatırlatır. Film, acının ve kaybın ortasında bile umudun ve sevginin gücünü yücelten bir eserdir diyebiliriz.
Özet olarak Karanlıkta Dans filmi, yalnızca bir annenin oğluna olan sevgisini ve onun için yaptığı fedakarlıkları değil, aynı zamanda adaletin, sevginin ve insanlığın ne kadar kırılgan olabileceğini de göstermiştir. Film, Selma'nın trajik kaderini anlatırken kalplerimize kazınan bir ders de bırakır: Hayatta her şey karanlıkla çevrili olsa bile, umut, tıpkı dans gibi, en karanlık anlarda bile var olabilir.