İyi foto muhabiri aynı zamanda iyi bir gözlemci, iyi bir dinleyicidir aslında. Çektikleri fotoğraflardan da bunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. En dolaysız, imasız tepkileri insanlar yüzlerinde, mimiklerinde, davranışlarında, sözlerinde size aktarırlar.
Bu anlatım gerçekten de en doğrudan olanıdır.
Çok fazla değişik olayda çok fazla insan ile yan yana geliyoruz ve onlarla iletişim halinde oluyoruz.
Birazdan sizlerle paylaşacağım bu olay değerli ağabey Abdurrahman Antakyalı’nın bana Foto Muhabiri Anıları belgeseli için yaptığım çekimlerde anlattığı bir hatırası. Ben ondan dinlerken boğazım düğümlenmişti.
Olay şöyle gelişiyor:
1991 yerel seçimlerinde, Ankara’nın Mamak çöplüğünde mühürlü, yırtılmış oylar bulundu ihbarı üzerine Abdurrahman Antakyalı da diğer gazetecilerle ve siyasi parti temsilcileri ile birlikte olay yerine gitmiş. Devasa bir alanda sağlıksız ve güç koşullarda çalışan çok sayıda insan olduğundan da bahsediyordu Abdurrahman Antakyalı. Peki neler yapıyorlar bu insanlar çöplükte? Bizlerin evlerimizde ayrıştırmadan çöpe attığımız şeyleri ayrıştırıyor, plastik, cam, kağıt içeren geri kazanım olabilecek şeyleri çöplüğün ihalesini alan patronları için düşük maaşa ayrıştırıyorlar. İşçiler günlük işlerini devam ettirdikleri sırada aniden televizyonlarda gördükleri ünlü siyasetçileri, birçok gazeteciyi karşılarında görünce şaşırıp bir kenara çekiliyorlar. Onların boşalttığı alanda bu sefer siyasetçiler, partililer bir şeyler aramaya başlıyorlar. Bir yandan da foto muhabirleri yaşananları fotoğraflamaya, kameralar da siyasetçilerle röportaj yapmaya çalışıyor. Çöpler karıştırılıyor, mühürlü, yırtılmış, yanmış oy pusulaları aranıyor. Bir yandan çöp alanının inanılmaz ağır kokusu, tepenizde uçuşan yüzlerce kuş ve onların pislikleri, çöp suları ile oluşan çamur ortamı… Son derece zor çalışma ortamı hem siyasiler hem gazeteciler hem de orada çalışan işçiler için.
İş devam ederken Abdurrahman Antakyalı bir çöp tümseği üzerinde çömelmiş ve olup bitene anlam vermeye çalışan, bir taraftan da siyasileri ve gazetecileri izleyen bir grup işçi fark ediyor. Kiminin elindeki sigaradan derin nefes çekerken umutsuzca kendilerine doğru baktıklarını kiminin ise ayakta olup biteni anlamaya çalışırken… İşçiler içinde oldukları ortamı iyi anlatan bir fotoğraf veriyorlarmış o sırada. Antakyalı hemen makinesine tele objektifini takmak için hareketlenmiş, kendinden biraz uzak mesafede bulunan bu işçileri fotoğraflamak için. O sırada hava da kapalı olduğu için ışık dengeliymiş ortamda. Antakyalı fotoğraf makinesinin lensini değiştirip tam fotoğraf için makinesini kaldırdığı sırada bulutlar dağılmış, işçilerin arkasından ters ışık gelmeye başlamış, etraftan da başka yansımalar da belirmiş ve o dengeli fotoğraf havası dağılmış yerine bulanık, kontrast, çamur gibi bir ortam oluşmuş. Antakyalı fotoğrafı çekmekten vazgeçmiş. Tekrar o bakışları, o ışık ortamını yakalamak imkansızlaşmış çünkü.
Bu sırada o çöp tümseğinin üzerindeki işçilerden birisi onların fotoğrafını çekmekten vazgeçtiğini görünce Antakyalı’ya doğru seslenmiş. “Abi, abi çek çek” diyerek kendilerini işaret etmiş. Bu sırada da o işçi çoktan kendisini poz verme havasına sokmuş ve duruşunu da ayarlamaya çalışıyormuş.
Antakyalı fotoğrafın güzel olmayacağını nedenleri ile açıklamaya üşenip bir gerekçe uydurup oradan uzaklaşmak istemiş. Yani o işçilerin fotoğrafını çekmek istememiş. Bir taraftan da konudan yani siyasilerden fazla uzak kalmamak adına da biraz acele ediyormuş. Foto muhabiri bir görevdeki işi tamamen bitinceye kadar yani o işin öznesi oradan ayrılıncaya kadar, orada kalır konuya yakın kalır ve fotoğraf çekmeye devam eder. Her an haberlik bir fotoğraf ortamı oluşabilir ve foto muhabiri o fotoğrafı atlamak istemez.
Her neyse bahane uydurmaya çalışan Antakyalı işçilere “şimdi ben sizin fotoğrafınızı çeksem size nasıl ulaştırayım ki, gazeteciyim ben ulaştıramam ki” diye bir cevap vermiş.
Fotoğrafının çekilmesini isteyen çöp işçisinin yanında çömelmiş bir biçimde derin derin sigarasından nefes çeken diğer işçi Antakyalı’nın gözlerinin içine bakarak “Sen o fotoğrafı çöpe at abi biz burada buluruz” diyerek lafın ortasına dalmış. Antakyalı işittiği bu sözler için “hayatımda yediğim en büyük ayar, en derin ayar. Bana o kadar çok şey öğretti ki” diye söyleyebilirim der. O an donup kalan Antakyalı, o işçinin bu söylediklerinden çok fazla etkilenmiş.
Antakyalı, “Bizim için vizörün arkasında ama bir süre sonra insanların ruhuna kadar inmeniz gerekiyor. Ne kadar karşınızdaki konuyu, özelliklerini, çok iyi bilirseniz, anlatımınız da o derece sağlıklı oluyor. Doğru yansıtabilme şansınız oluyor. Hayatım boyunca fotoğrafını çektiğim insanlara saygı gösterdim. Kim olursa olsun. Toplumdaki en üst olsun, en alt tabaka olursa olsun, hiç öyle bir şeyimiz yoktur bizim. Antakyalı sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu olay farklı bir boyut gibi geldi bana. İnsanların kendi göründüklerinden ne kadar derin olabildiklerini, onların o birey güçlerini hissettim.
Eğer Antakyalı’nın kendi anlatımı ile bu olayı dinlemek isterseniz linkini buraya (https://www.youtube.com/watch?v=L70ynbzUEnA) bırakıyorum.