Gazetecinin anısı bitmez. Yaşadıkları şeylerde herkesin her an sokakta karşılarına çıkacak türden olaylar olmadığı için de genellikle başlarından geçenler de sıradan olaylar olmuyor ve anlatılınca da ilgi çekiyor. Komik olanlar, ölümden dönülenler, damarlarınızı adrenalin ile dolduran anlar, anılar. 

Birazdan sizlerle paylaşacağım anıyı deneyimli ağabeyimiz Süreyya Oral bana anlatmıştı. Süreyya ağabey ve birkaç gazeteci arkadaşı ile yaşadığı olay şöyle:

Yıl 1988, İran- Irak savaşının son dönemleri. Dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin Türkiye’den bir grup gazeteciyi davet etmiş Davet edilen gazeteciler arasında Süreyya Oral, Rıza Ezer, Emin Pazarcı ve İstanbul’dan iki gazeteci ile toplam beş gazeteci bu davete katılmış. Bağdat’ta otelde kaldıkları bir gece yarısı bu beş gazetecinin uykularından kaldırılarak cepheye götürülecekleri kendilerine iletilmiş.

Bir otobüs içinde davetli gazeteciler ile Güney Basra taraflarında bir karargâha gitmek üzere yola çıkmış. Karargâha ulaştıklarında cephe hattına gitmek için otobüslerden indirilerek iki büyük jeepe bindirilmişler. Burada diğer ülkelerden de gazetecilerin davet edildiğini görmüşler. Yaklaşık 15 kişi konvoy halinde cepheye doğru hareket etmişler.

Cephe hattına çöl içinden geçen bir yol üzerinden gidiliyormuş. Yolun bir tarafında yol boyunca yüksekçe bir kum bariyeri varmış. Bu yol çok hareketli bir yolmuş gazeteciler cephe hattına doğru ilerlerken karşı taraftan da başka noktalara intikal eden tanklar ve muhabere birlikleri geliyormuş. Zaman zaman bu yoğunlukta araçlar yan yana geçmekte zorlandığı için trafik yavaşlıyor ya da duruyormuş.

Sıcak altında saatlerce çölde bu şekilde devam eden bir trafik varmış. Çölün ortasına açılmış bu kum yolunda yine bir noktada on beş gazetecinin içinde yer aldığı konvoy durmak zorunda kalmış. Bir süre sonra konvoyda ani ve şiddetli bir gürültü duyulmuş peşi sıra bir gürültü daha duyulmuş. Araç içlerindeki Türk gazeteciler kendilerini refleksle kendilerini koltuğa doğru eğilerek korumak istemişler.

Süreyya Oral’ın içinde bulunduğu araçta sıkışmış. Diğer araçlardan inen gazeteciler ve görevliler Oral’ı aracın kırılmış olan sağ arka camından çıkartarak dışarı çekmeyi başarmışlar. Foto muhabiri Süreyya Oral hiçbir yara almadan kurtulmuş araçtan. Aynı araçta bulunan ve aracın sol tarafında oturan Filistinli bir gazeteci ile aracın şoförü olay sırasında araç içinde hayatlarını kaybetmişler. Ne olduğunu anlamakta güçlük çekmiş gazeteciler ta ki olayın şokunu atlatıp etraflarına bakıncaya kadar. 

Bir tank konvoyun durduğunu fark etmemiş mi yoksa bir arıza nedeniyle duramamış mı bilemiyorlar fakat tank birkaç aracın üstünden geçerek paletlerinin altında o araçlar parçalanmış.

Yaşanan kazanın ardından bir başka araç ile geri dönerken arkalarından yine bir tankın onları takip ettiklerini fark etmişler. Kazanın da etkisiyle yürekleri ağızlarında arkadan gelen tanktan gözlerini ayıramaz olmuşlar. Tankın yine her an onların içinde olduğu aracı ezerek üstlerinden geçeceği korkusunu yaşamışlar. Bir taraftan şoförün çok konuşkan olması diğer taraftan tankın gazetecilerin aracını çok yakından takip ediyor olmaları nedeniyle iyice strese sokmuş gazetecileri. 

Araç bir ara durmak zorunda kaldığında gazeteciler sorumlu subaya durumu anlatarak, tankın onları arkadan takip etmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirmişler. Görevli subay tank ile gazetecilerin içinde bulunduğu araç arasına birkaç kamyon sokarak bir nebze olsun bu stres ile seyahat etmelerinin önüne geçmiş.

Gerçekten yaşam dediğimiz şey özellikle de gazetecilerin hayatları pamuk ipliğine bağlı, şans eseri hayatta kalıyorlarmış gibi geliyor bana.