Ünlü savaş foto muhabiri Philip Jones Griffiths’in bir sözü ile başlamak isterim.

“Yaşlı gözlerle netlik yapamazsınız”

Griffiths 1936 doğumlu Gallerli bir foto muhabiri. Foto muhabirliği yaptığı zamanlarda elle netlik yapılan fotoğraf makineleri ve lensler kullanılıyordu. Çekmek istediğiniz konunun net olup olmadığını da vizörden baktığınız zaman gördüğünüz yarıdan ikiye bölünmüş bir dairenin tam olarak yeniden bir daire oluşturduğunda veya uzaklaştığında anlayabiliyordunuz. Teknik olarak bu açıklamanın ardından yapmak durumunda kalsak da sözün geçerliliği bu meslek var oldukça devam edecek.

Hepimizin duyguları birbirinden faklı, normal olarak olaylar karşısında verdiğimiz tepkilerde farklılık gösterir bu nedenle. Yaşadıklarımız herkesi etkiliyor her meslek grubundaki insanları etkiliyor. Ne kadar çok bu tarz travmatik olaylarla, duygu durumumuzu etkileyecek olaylarla karşılaştıkça bir duygu körleşmesi yaşamaya başlanabiliyor. Ya da bu körleşme değil de kontrol edilemeyecek, başa çıkılamayacak bir seviyeye ulaşıp yaptığımız mesleklerden kopma eşiğine doğru yönlenebiliyoruz.

Foto muhabirliği her zaman yıpratıcı bir meslek olmuştur. Aynı anda birçok şeyle mücadele etmeniz gereken bir meslek. Teknolojinin bu kadar gelişmediği dönemlerde fotoğraf makineleri yük olarak ağır olmasa da o dönemlerde de maddi açısından ciddi maliyetleri olan bir makineymiş. Seyahatlere çıkarken kendi karanlık odanızı yanınızda taşımanız gerekiyormuş. Makineler, lensler, agrandizör, telefoto, karanlık oda banyoları ve bir de kendi kişisel eşyalarınız olunca oldukça fazla ve ağır bir yükle karşı karşıya kalınıyormuş. Teknoloji geliştikçe de dijitalleşme ile birlikte karanlık oda ekipmanlarına ihtiyacınız kalmasa da üzerinizde taşıdığımız cihaz sayısı arttı. Karanlık oda ekipmanları ve telefotoyu kaldığınız yerde bırakıp sadece makineleriniz ile fotoğraf çekmeye giderken yerini dizüstü bilgisayar aldı ve sürekli sırt çantanızda taşıyarak üstümüzdeki yükü arttırmış olduk. Ayrıca teknoloji yeni fotoğraf makinelerinin daha da ağır olmasına neden oldu.

Yukarda bahsedilenler tabi gözle görülüp ölçümlenebilecek şeyler. Gerçeğe ulaşma olan çabamıza olan olumlu ya da olumsuz katkılarının daha az olacağı şeyler. Gerçeğe ulaşma çabamızı etkileyecek asıl konu duygularımızın esiri olarak yapacaklarımız. Elbette ki her foto muhabirinin kendi dünya görüşü olabilir, doğaldır da lakin yazının esas konusu biraz daha psikolojik aslında, duygu yoğunluklarına kapılıp gerçeği göz ardı etmek, duygularımızın yönlendirmesi ile hareket etmek, dış etkilere açık, yönlendirilebilir olmamızın önünü açar.

Gerçek ile sahnelenen arasındaki yani gerçekleri gizlemek için ortaya konan sahte davranışları fark edemez hale gelir ve yanlış anlatımları fotoğraflamış oluruz. Gerçekle ile aramıza devasa ve yıkılması güç bir duvar çekmiş oluruz. Sonuçları da aynı ölçüde geri döndürülemez olur. Gerçek olmayan bir şeyin yayılmasına hizmet etmiş olur ve mesleki sorumluluğumuzu aksatmış oluruz.

Bu meslek gerçekten duygularımızdan arınmadan yapabileceğimiz bir meslek değil. Birçok bu meslekte başarılı olmuş ve meslektaşım iş başındayken taş kalpli, tepkisi yüzünden ya da zaman zaman hareketlerinden anlaşılamayabilir. Böyle olmak zorundayız. Fotoğraf çekerken yaşayacağı gereksiz iç sorgulamaları hata yapmasına neden olabilir. İyi foto muhabiri olmaları tabi ki kalpsiz olmalarından geçmez. Ama “anın içinde” kalabilmeleri için gerekli dozda duygusal bir körleşme yaşamak durumundalar. Aksi halde ekipmanlarında daha ağır bir yükün altına girmiş olacaklardır.

Hem mesleklerine hem halka hem de gerçeğe olan borçları bunu gerektirir.