Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dün 40. yaşını kutladı. 1974 yazının 20 Temmuz ve 14 Ağustos tarihlerinde düzenlenen, “Ayşe Tatile Çıksın” parolası ile hafızalara kazanılan iki barış harekatının ardından 15 Kasım 1983 yılında KKTC kurulmuş oldu. 

Kore savaşına oranla bu savaşı Türk basınından bir çok foto muhabiri de takip etme imkanı yakaladı. Sökmen Baykara, Adem Yavuz, Ergin Konuksever gibi Türk foto muhabiri tarihinin en önemli isimleri bu savaşa tanıklık ettiler. Savaş şartlarının yanı sıra sıcak hava koşulları orada görev yapan gazetecilerin işlerini iyice zorlaştırmış.

Bugün orada o tarihte esir düşen iki gazeteciden biri olan efsane foto muhabiri Ergin Konuksever’in bana anlattıklarını sizlerle paylaşacağım. Ergin ağabey maalesef ki bugün aramızda değil. 17 Aralık 2022 günü aramızdan ayrıldı. Onların o günlerde yaşadıklarını yarınlara taşımak da bizlere düşüyor. Bizler de sizlere aktaralım ki o değerli insanları hatırlayalım, onların yaşadıklarını da hafızalarımıza kazıyalım.

Ergin Konuksever ağabey şöyle anlatıyor o günleri:

“Mersin Limanında bekliyoruz ve bütün çıkarma gemilerine yükleme yapılıyor. Ben de bu çıkarma gemilerinden birinde kendime yer buldum. Şimdi Yavuz plajı diye adlandırılan bölgeye çıkarma yaptık. Tabi yoğun bir ateşle karşılaştık. İlk esnada epey bir kırılan oldu. Zaten kırılan da orada kırıldı.”  

İkinci harekatın birinci günü bir tankın üstünde ilerlerken bir tümseğin arkasında 3-5 kişiyi fark ediyorlar Ergin ağabey ve tank subayı üsteğmen. Tankın yönünü ve namlusunu o yöne doğru çevirdiklerinde 5 kişi eller havada tümseğin arkasından çıkmışlar. Üsteğmen o beş kişiyi elleri başlarının arkasında bir şekilde tankın yanına kadar getirmiş ve dizlerinin üstüne çömeltmiş. Panik ve korku içindeki askerleri sakinleştirmeye ve korkmamaları gerektiğini anlatmaya çalışmış ve hepsinin ağızlarına birer sigara vermiş. Bir süre sonra Tuğgeneral Hakkı Borataş gelmiş yanlarına. Paşa bu esirleri yakındaki köylülere teslim edilmesini emretmiş.

Kısa bir süre sonra da mücahitler gelmiş askerlerin yanına.  Borataş Paşa mücahitlere bu esirleri bir yere kapatmalarını söylemiş. Hatta biraz münakaşa bile çıkmış Borataş Paşa ve mücahitler arasında. Çünkü mücahitler bu esirleri öldürmek istemiş, Paşa da karşı çıkmış. Tanklar bu alandan tam ayrılmak üzereyken de mücahitler bu esirler askerleri kurşuna dizmiş. Ergin ağabey askerlerin esir alınışını, vuruluşlarını fotoğraflamış daha sonra Ada’ dan Adana’ya akşam 4-5 gibi kalkacak olan bir askeri helikoptere filmleri yetiştirmek istemiş. Adana’dan da o filmleri çalıştığı gazetenin bir personeli alarak gazeteye yetiştiriyormuş. 

Bir minibüsle havaalanına doğru yola çıkacaklarmış. İki gazeteci arkadaşı, bir yaralı üsteğmen ve  hastaneye gitmeye çalışan hamile bir kadın ve kocası da araca binmiş. Ben şöförün yanına oturdum. Bir yol ayrıma geldiklerinde şoför ben şu yoldan gideceğim demiş. Ergin ağabey sözünü bölerek ben sabah buradan tankla geçtim. Bu tarafa gelirken sabah biz o taraftan geçmedik, orayı henüz almadık, o nedenle o yol güvenli olmayabilir demiş. Şoför ise isteyen gelir istemeyen gelmez diyerek seçtiği yola girmiş. Yolun en başında Ergin ağabey bir gazeteci arkadaşına “Biz bu aracı şoförün elinden alalım sen kullan bu aracı” demiş. Çünkü o arkadaşı çok iyi araba kullanıyormuş. Ama o arkadaşı olay çıkmaması adına Ergin ağabeyin bu isteğini geri çevirmiş. Şoförün girdiği o yolda kısa bir süre sonra kendilerine doğru yaylım ateşi açılmış. Ateş açılması ile birlikte Ergin ağabey şoförün ayağının altına doğru atmış kendisini. O sırada şoför açılan ateş sonucu başından vurularak öldürülmüş. Araba durmuş orada. Ergin ağabey camı açıp “ I am journalist” diye ateş açanlara doğru bağırarak seslenmeye başlamış. Askerlerden birisi araca doğru yaklaşarak el işareti ile de kendilerine doğru yaklaşmasını istemiş.

Ergin ağabey de o Rum askerini aracın yanına çağırmış çünkü açığa çıkıp net bir hedef haline gelmek istememiş. Bir iki adım atmış arkalarından da başka bir yaylım ateşi açılmış. Ergin ağabey daha sonra öğrenmiş ki arkalarından ateş açanlar Türk askeriymiş. Onları koruma amaçlı ateş açmışlar ama o panik ortamında hiçbir şey anlamamış tabi. Bu sırada Rum askerler bir binanın arkasına götürmüş araçta sağ kalanları. Ergin ağabey ilk açılan ateş sırasında vurulduğunu anlamış binanın arkasında oturduğu zaman. Bir saat kadar orada hastaneye götürülmek için beklerken kanamanın da etkisi ile  gücünü yitirmeye başlamış. Bir zırhlı araç gelmiş ve Cengiz ve Adem isimli gazeteci arkadaşlarını da alıp oradan oradan uzaklaştırmış. Hastane yerine bir karargah binasına getirmiş araç onları. Gelen geçen de başına vuruyormuş. Birazdan tam bayılmak üzereyken Ergin ağabey için bir sedye getirmişler ve onu hastaneye götürmüşler. Adem isimli gazeteci arkadaşı onu yalnız bırakmamış ve onunla birlikte hastaneye gitmiş. Hastane bahçesinde beklerken yine gelen geçen Türk oldukları için onlara yumruk atıyormuş.  O sırada pelerinli birisi yaklaşıca herkes ona yol açmaya başlamış. O pelerinli kişi bahçedeki herkese bağıra bağıra Ergin ağabey ve Adem Ağabey’e doğru ilerlemiş.

Ergin ağabeyin sedyesini kendisi itmeye başlamış ve onun kulağına ben Hipokrat yemini etmiş bir doktorum, bundan sonra benim korumam altındasın diyerek onu ameliyathaneye götürmüş. Ameliyattan sonra onu hastenenin boş boş bir katına yerleştirmişler.  Birkaç saat sonra bir sedyede Adem’i,  Adem Yavuz’u getirmişler. Adem ile ayrılırken hiçbir şeyi yokmuş aslında Adem konuşamıyormuş komada ya da ölü gibiymiş. On gün boyunca hiç konuşmamış Adem Yavuz.  Arkada hastane bahçesinde kalan AdemYavuz’u, Ergin ağabey ameliyata götürülürken birisi vurmuş.Bir ara kendine gelen Adem Yavuz,  Ergin ağabeye buradan kaçalım mı yoksa bunlar bizi öldürecek diye sormuş. Ergin ağabey de bu halimizle nasıl kaçalım diye cevap vermiş. Hem bak hastanedeyiz güvendeyiz demiş Ergin ağabey.

Bir süre sonra Rumlar Ergin Konuksever ile Adem Yavuz’u Türk tarafına iade etme kararı almışlar. Kader birliği yapan İki gazeteci arkadaşın yolları orada ayrılmış. Birbirlerini öpüp ayrılırken Adem Yavuz Ergin ağabeye ben iyi olacağımı düşünmüyorum Ergin. Eğer ben ölürsem beni köyümdeki akarsuyun yanına gömsünler ve eğer sen benim mezarıma gelirsen birgün kızarmış patılıcan, cacık ile bir kadeh rakı iç benim için demiş. Bir de şöyle demiş “Leyla beni unutmasın”.

Adem Yavuz’u Ankara’ya Ergin Konuksever’i de İstanbul’a götürmüşler. Ertesi sabah Adem Yavuz’un ölüm haberini almış Ergin ağabey. Yavuz’un cenaze için Ankara’ya gitmiş. Ertesi yıl Gazeteciler Cemiyeti Adem Yavuz’un mezarını yaptırmış ve anma töreni içinde mezarına gitmişler. Ergin ağabey de  o gruba katılarak Sivas’a gitmiş. Ergin ağabey Adem’e verdiği sözü yerine getirmiş. Cacık, patlıcan kızartması istemiş oradakilerden ve yanında getirdiği rakıyı içmiş.

Ankara’da  Kızılay Meydanı’nın hemen arkasındaki bir  sokağa  Şehit Adem Yavuz Sokağı adı verilmiştir. Bilmeyenler için bir not düşmek ve KKTC’nin 40. Kuruluş yıldönümünde bu değerli isimleri anmak istedim. Bu anlatımı yine buradan Ergin Konuksever’in kendi ağzından dinleyebilirsiniz.

İsrail Hamas savaşında Gazze’de 42 gazeteci öldürüldü

7 Ekim tarihinden bu güne kadar 37 Filistinli, 4 İsrailli, 1 Lübnanlı gazeteci öldürüldü.

Gazetecileri Koruma Komitesi’nin ( The Committee to Project Journalists (CPJ) ) raporunda öldürülen 42 gazetecinin yanı sıra 9 gazeteci yaralandığı, 3 gazetecinin kayıp, 13 gazetecinin tutuklandığı belirtildi.

Savaş suçu, soykırım gibi kavramların yoğun bir şekilde tartışıldığı bu savaşta her şeyi kayıt altına almaya çalışan gazetecilerin özellikle hedef alındığı da acı bir gerçek.