Quentin Tarantino'nun ilk uzun metrajlı filmi olan Rezervuar Köpekleri, sinema dünyasında adeta bir dönüm noktası olmuştur. Geçtiğimiz günlerde kendisini ve filmlerini anlattığım Tarantino'nun ilk çıkış filmi olan bu filmle tarzını o zamandan belli etmiştir. Tarantino, düşük bütçeyle çektiği bu filminde, kendine has, özgün diyalog yazımıyla, karakter yaratımıyla ve gerilim dolu kurgusuyla büyük bir başarıya imza atmıştır. Tarantino’nun kendine özgü tarzının temellerini atan bu film, suç teması üzerine inşa edilmiş bir hikayeyi yenilikçi bir yaklaşımla harmanlayarak sıra dışı bir olay örgüsü yaratmıştır. Film, sıra dışı anlatım yapısı, unutulmaz karakterleri ve gerilim dolu atmosferiyle yıllar sonra bile halen dikkat çekmektedir. Filmin oyuncu kadrosunda; Harvey Keitel, Tim Roth, Michael Madsen, Steve Buscemi, Edward Bunker, Chris Penn, Lawrence Tierney, Kirk Baltz, Randy Brooks, Lawrence Bender, Linda Kaye ve Tarantino' nun kendisi de filmde rol almışlardır.
Filmin konusu klasik soygun filmlerinden genel olarak farklıdır. Los Angeles’ta bir elmas mağazasının soygununda yaşananların öncesi ve sonrası anlatılmıştır. Ancak ilginç bir şekilde, seyirci hiçbir zaman soygunun kendisini göremez. Film ilk başta bir kafede konu ile alakasız bütün ekibin sıra dışı, bir şey ifade etmeyen konuşmalarıyla başlar. Asıl konu ile alakalı başlangıç ise, soygunun başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, hayatta kalan suç ortaklarının bir depoda buluşmasıyla devam eder. Grup içinde bir köstebeğin olduğundan şüphelenilir ve bu şüphe, olayların gidişatını değiştirmiştir. Tarantino başarısız soygunun ardından bir araya gelen suçluların birbirlerine olan güvenlerini sorguladıkları, gerilimin giderek tırmandığı bir atmosfer yaratmıştır. Grup içinde bir polisin muhbir olduğundan şüphelenilmektedir ve bu durum karakterler arasında paranoyaya ve çatışmalara yol açarak büyük bir gerilim yaşatmıştır.
Tarantino, bu filminde karakterlerine isim vermek yerine renk adları kullanmıştır. Bu, onların konu gereği hem bireysel kimliklerinin gizlenmesine, hem de izleyicide merak uyandırmasına neden olmuştur. Karakterler sırasıyla; Mr. White (Lawrence Dimmick)  Harvey Keitel' ın canlandırdığı bu karakter, ekibin deneyimli ve soğukkanlı üyesidir. Mr. Orange’a karşı bir baba figürü gibi davranır ve ona olan güveni hikayenin ana çatışmalarından birini oluşturmuştur. Mr. Orange (Freddy Newandyke) -Tim Roth ise aslında gizli bir polis olan Mr. Orange, görev sırasında yaşadığı ikilemler ve midesine aldığı kurşun nedeniyle hikayenin en dramatik figürlerinden biridir. Mr. Blonde (Vic Vega) - Michael Madsen şiddet dolu ve sadist bir karakterdir. Soygun sonrası kaçırdığı bir polise işkence etmesi, filmin en akılda kalan sahnelerinden biri olmuştur. Mr. Pink – Steve Buscemi karakteri de, esprili ve pragmatik bir karakterdir. Grup içinde en temkinli olan kişidir ve “bahşiş bırakmama” konusundaki tiradı unutulmazdır. Joe Cabot ve Eddie Cabot – Lawrence Tierney ve Chris Penn ikilisi de Soygunu organize eden baba-oğuldurlar. Joe, sert ve otoriter bir figürken Eddie ise, daha duygusal bir karakterdir. Mr. Brown – Quentin Tarantino' nun kendisinin rol aldığı karakter ise daha küçük bir rolü vardır. Bay kahverengi, ekibin üyelerinden biridir. Grubun en konuşkan üyesidir. Tarantino’nun kendi yazdığı eğlenceli diyaloglar, özellikle açılış sahnesinde oldukça başarılıdır. Tarantino’nun diyalog yazımı, günlük konuşmaların derin felsefi sorgulamalarla harmanlandığı bir yapıya sahiptir ve karakterler arasındaki diyaloglar, onları daha gerçekçi ve çok yönlü kişilikler haline getirmiştir.
Film, temelde ihanet ve güven kavramlarını işlemiştir. Suç dünyasında dahi insani ilişkilerin karmaşıklığını gözler önüne sererek karakterler arasında sadakat, arkadaşlık ve ihanet kavramlarını iç içe geçirerek sorgulatmıştır. Soygunu planlayanlar, sadece polisle değil, birbirleriyle de savaş halindedir. Tarantino, bu çatışmayı şiddet ve diyaloglar yoluyla derinleştirmiştir. Filmin bir diğer önemli teması ise ahlaki belirsizliklerdir. Karakterlerin hiçbirinin tamamen iyi ya da kötü olmadığını görürüz. Bu da, seyirciyi sürekli bir taraf seçme ikilemi içinde bırakmıştır diyebiliriz. Karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve içinde bulundukları kaotik durumlar, insan doğasının karanlık taraflarını gözler önüne sermiştir. Soyguncular arasındaki güvensizlik ve paranoya, filmin gerilimini sürekli yüksek tutarak izleyiciyi filme daha çok bağlamıştır. 
Film, olayları doğrusal bir şekilde anlatmayarak geri dönüşler ve parçalı bir anlatım yapısıyla, izleyicinin karakterleri ve olayları daha derinlemesine anlamasını sağlamıştır. Tarantino yine şiddeti sansürsüz ve çarpıcı bir şekilde göstermiştir. Özellikle Mr. Blonde’un işkence sahnesi, sinema tarihinde ikonik bir yer edinmiştir. Tarantino, bu sahnede de şiddeti stilize ederek izleyicide hem rahatsızlık uyandırmış hem de sinematografik olarak hayranlık uyandırmıştır. Kamera kullanımı olarak da filmde farklı geçişler denenmiştir. Sabit planlardan ani hareketlere geçiş yapılarak gerilim artırılmaya çalışılmıştır.
Film, yaklaşık 1.2 milyon dolarlık düşük bir bütçeyle çekilmiştir. Minimalist bir mekan kullanımı (depo), hikayeye odaklanmayı kolaylaştırmış ve filmin tiyatral havasını güçlendirmiştir.
Özetle film Tarantino’nun diyaloglara verdiği önem ve ayrıntılarıyla, zamansal sıçramalar ve güçlü oyunculuk performanslarıyla, suç türüne yeni bir soluk getirmiştir. Yönetmenin imzası haline gelen şiddet, ironi ve sinematik anlatımlar, bu filmde ustaca bir araya getirilmiştir. Tarantino’nun ustalıkla kurguladığı bu eser, sinema tarihinde halen önemli bir yer tutarak, yönetmenin sonraki başyapıtlarının habercisi niteliğindedir. İyi seyirler...