Steven Soderbergh'in 2000 yapımı Traffic filmi, uyuşturucu ticareti ve bağımlılığı ile ilgili karmaşık bir dramadır. Film, Soderbergh'in yönetmenlik becerilerini ve farklı karakterlerin iç içe geçmiş hikayelerini ustalıkla bir araya getirerek, izleyicilere küresel uyuşturucu sorununu çeşitli perspektiflerden anlatmayı başarmıştır.

Traffic filmi, dört ana hikaye hattı etrafında dönmektedir. Birinci hikaye, Meksika'da uyuşturucu kartellerine karşı mücadele eden polis memuru Javier Rodriguez (Benicio del Toro) etrafında gelişir. Javier, bir yandan uyuşturucu kartelleriyle mücadele ederken, diğer yandan da bu savaştaki ahlaki ikilemlerle yüzleşir. Del Toro'nun bu roldeki performansı, ona En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar'ını kazandırmıştır. İkinci hikaye, Amerika Birleşik Devletleri'nde uyuşturucu ile mücadele programının başına getirilen muhafazakar bir yargıç olan Robert Wakefield (Michael Douglas) ve kızının uyuşturucu bağımlılığıyla olan mücadelesini anlatır. Wakefield'in, uyuşturucuya karşı savaşı kişisel bir hale gelir ve bu süreçte yaşadığı çaresizlik ve umutsuzluk, filmde çarpıcı bir şekilde işlenmiştir. Wakefield'in hikayesi, uyuşturucunun sadece toplumun alt kesimlerini değil, tüm katmanlarını etkilediğini gözler önüne sermiştir. Üçüncü hikaye, San Diego'da yaşayan bir ev kadını olan Helena Ayala'nın (Catherine Zeta-Jones), kocasının tutuklanmasının ardından onun uyuşturucu işlerine karıştığını öğrenmesiyle başlar. Helena, ailesini korumak için tehlikeli bir yola girer ve bu süreçte masumiyetini kaybeder. Zeta-Jones, bu rolüyle güçlü ve çaresiz bir kadının dönüşümünü ustalıkla yansıtmıştır. Dördüncü hikaye ise, San Diego'da yaşayan genç bir kız olan Caroline Wakefield'ın (Erika Christensen) uyuşturucu bağımlılığını göstermiştir. Caroline, zengin bir aileden gelmesine rağmen uyuşturucu batağına saplanmıştır. Onun hikayesi, uyuşturucu bağımlılığının sosyal ve ekonomik sınıflar arasında ayrım gözetmeksizin herkesi etkileyebileceğini vurgulamıştır.

Soderbergh, bu dört hikayeyi ustalıkla birbirine bağlayarak, uyuşturucu ticaretinin ve bağımlılığının karmaşıklığını ve yaygınlığını gözler önüne sermiştir. Filmin kurgusu, hızlı geçişlerle farklı hikayeler arasında gidip gelirken, izleyiciyi sürekli tetikte tutar. Soderbergh, renk tonları ve kamera açıları gibi görsel tekniklerle de her hikayenin atmosferini ve duygusal yoğunluğunu daha da artırmıştır. Meksika sahneleri sıcak sarı tonlarında, ABD'deki sahneler ise soğuk mavi tonlarında çekilmiştir. Bu görsel ayrım, iki farklı dünyayı ve bu dünyaların uyuşturucu ticaretine bakış açılarını simgelemiştir.

Filmin senaryosu, Stephen Gaghan tarafından yazılmış olup, karmaşık karakterler ve derinlemesine işlenmiş hikayelerle doludur. Gaghan'ın senaryosu, izleyicilere sadece uyuşturucu sorununu değil, bu sorunla mücadele eden insanların içsel çatışmalarını da derinlemesine hissettirmiştir. Senaryo, hem karakterlerin kişisel hikayelerini hem de daha geniş toplumsal ve politik bağlamları ustalıkla birleştirmeyi başarmıştır.

Traffic filmi, sadece bir suç draması olmanın ötesine geçerek, sosyal bir eleştiri niteliği taşıyan bir filmdir. Film, uyuşturucu ticaretinin ve bağımlılığının sadece bireyleri değil, aileleri, toplulukları ve hatta ulusları nasıl etkilediğini çarpıcı bir şekilde göstermiştir. Soderbergh'in yönetmenlik becerileri, güçlü oyunculuk performansları ve etkileyici görsel anlatımıyla "Traffic", sinema tarihinde önemli bir yere sahiptir. Film, 2000 yılında dört Oscar ödülü kazanarak (En İyi Yönetmen, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu, En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Kurgu) bu başarısını tüm sinemaseverlere göstermiştir.